30 Ekim 2017 Pazartesi

AVUÇ İÇİ KADAR MUTLULUK

İnsan sevdiği işi yapınca gerçek manada mutlu oluyormuş, sevdiği yerde olunca, sevdikleriyle olunca...
Ben bu yıl olmam gereken yeri keşfettim. Son sınıf olduğumuz için bu yıl stajdayız ve doğal olarak mesleğimize en yakın olduğumuz noktadayız. Kendimi bildiğimden beri tıp okuyup doktor olmak isteyen ben, elimden gelen her şeyi yaptıktan sonra, yeterli puanı alamayınca çevremden gelen farklı bölüm önerilerini dinlemeyip diyetisyenliği seçtim bundan 4 yıl evvel. İki yıl öncesine kadar ben bu meslekte mutlu olabilecek miyim acaba diye bir düşünce vardı kalbimin bir köşesinde. Acabaa?? Geçen sene bölüm derslerinin yoğunlaşmasıyla günden güne daha fazla sevmeye başladığımı fark ettim. Bu sene ise benim için mesleki bağlamda vazgeçilmez bir dönem olmaya devam ediyor. Dedim ya sevdiği yerde olunca mutlu oluyormuş insan diye, ben küçükken bile biliyormuşum hastanede olmam gerektiğini, insanlara dokunmam gerektiğini. Her gün '' Siz şimdi doktor musunuz; hemşire mi?'' , '' Kızım bizim serum bitti, bi değiştiriver'' gibi cümlelere maruz kalsak da :)) İnsanlara sabırla anlatıyorum bir diyetisyenin işinin sadece insanları zayıflatmak olmadığını. Ha tabii bir de bizim doktor da hemşire de olmadığımızı:)) Geçenlerde bir yerlere yazarken yine, hastalarıma gülücükler saçtığımdan bahsetmiştim. Biraz bencilce geldi bugün bana bu cümle. Çünkü biz onları değil, belki de onlar bizi iyileştiriyordur? Sabah hasta hasta, yorgun ve uykusuz bir şekilde ayakta bile duramazken girdiğim odadan içimde kocaman bir heyecan ve yüzümde gülücüklerle çıkıyorsam, kim kime daha iyi geliyordur ki :)) Her gün bu kadar dua alıyorken nasıl mutlu olmam burada?? Her sabah hastaneye gitmek, yorucu olsa bile bana çok iyi geliyor bunu fark ettim. Gönül bağı kuruyoruz çünkü insanlarla, geçici bir süre birarada olsak bile. Mesela nerdeyse her gece başka bir hastamı görüyorum rüyamda, ertesi gün dular alıyorum, daha ne olsun :))
Avuç içi kadar mutluluk yeter dedikleri bu olsa gerek...

30 Temmuz 2017 Pazar


YAZ MEVSİMİNDE SU TÜKETİMİ
Yaz aylarının en sıcak zamanlarını yaşadığımız şu günlerde ne yiyeceğimizi ne içeceğimizi şaşırarak sadece soğuk diye sağlıksız besinlere saldırabiliyoruz. Öncelikle yanınıza bir bardak soğuk su alarak bu yazıyı okumaya başlayın, hatta sadece bu yazıyı okurken değil, sürekli yanınızda soğuk su taşıyın. Bu sıcaklarda kendinize yapacağınız en büyük iyilik bu olacaktır zira.
Yazın nasıl beslenelim diye soran kişilere ilk önerim bol su tüketimi oluyor çünkü terleyerek sürekli su ve mineral kaybediyoruz. Bu noktada su tüketimi çok önemli bir hal alıyor. Ve tabii ki doğal maden suyu, mineral açısından güzel bir seçenek olabilir. Günde 1-2 şişe tüketilmesi iyi olacaktır. Özellikle kola gibi asitli içecekleri tüketen ve vazgeçemeyen insanlar onun yerine maden suyu tüketebilirler. Meyveli olanlarda katkı maddesi bulunabileceğinden sade madensuyunu önermekle birlikte, sade maden suyunun kalorisinin ,su gibi, sıfır olduğunu belirtmekte fayda var. Yok ben illa limonlu içeceğim diyenler manavdan pazardan limon alarak içine sıkabilir J
Vücudun susuz kalmaması için günlük kişinin kilosuna boyuna cinsiyetine bağlı olarak değişmekle birlikte, 2-3 litre su
tüketmesi gerekiyor. Bu litreleri nasıl sayacağım diyenler yanında litresi belli bir şişe taşıyarak sayabilirler. Veya akıllı telefonlar için geliştirilmiş su uygulamalarını indirerek sürekli içtikleri suyu kaydedebilirler. Unutulmamalıdır ki; insan vücudunun yaklaşık %75’i sudan oluşuyor ve su bizim için elzem bir bileşen.
Gün içinde aşırı çay kahve tüketen bireyler su tüketimini aksatabiliyor. Bu bence en çok dikkat edilmesi gereken nokta. Çünkü masa başındaki bir kişi günde 10-15 bardak çay içerken hiç su içmemiş olabiliyor ve bunun farkına bile varmıyor, basit mantıkla sıvı tüketmiş oluyor; ancak bu gibi içecekler diüretik yani sıvı atımını artıran içecekler olduğu için sıvı aldığını düşünen kişi daha fazla sıvı atıyor. Zaten terle de sıvı attığımız göz önüne alınırsa, vücudun ne kadar susuz kaldığını, böbreklerin ne kadar zorlandığını varın siz düşünün.
Gelelim ben su içemiyorum diyenlere. Sesinizi duyar gibiyim bu yüzden size suyu güzelleştirme tüyoları vereceğim. Suyu içine bazı maddeler katarak güzelleştirebilir, hatta etkinliğini artırabilirsiniz. Yanınıza alacağınız bir litre suya bir çubuk tarçın atarak hem suyunuza aroma verebilir, hem de kan şekerinizi dengeleyecek bir su oluşturmuş olabilirsiniz. Özellikle diyabetli bireylerde bu suyun tüketimi daha faydalı olacaktır. Yine aynı şekilde suyunuza yeşil elma, limon, erik  gibi meyveler katarak fresh bir aroma oluşturabilirsiniz, bu aynı zamanda kabızlık problemi yaşayanlar için güzel bir öneri olabilir, tabi su bitince içindeki meyveleri yemek serbest J Ayrıca suyunuza maydanoz katarak ödem söktürücü bir su elde edebilirsiniz.
Suyun bizim için en büyük nimetlerden biri olduğunu unutmayıp, vücudumuzdaki nerdeyse her olayda olan fonksiyonunu da göz önünde bulundurarak bu sıcak günlerde vücudumuzun ihtiyacı kadar su tüketmeye özen gösterelim.
                                                                                                    Sağlıkla kalın…

                                                                                                    İREM ERCAN

21 Haziran 2017 Çarşamba

ETİKET OKUYALIM

Sen, sevgili modern insan!

Önce o elindeki hamburgeri, devasa kolayı bir kenara bırak da bir yüzyüze gelelim. Nur cemalini görelim bir. Şimdi böyle diyince hamburger yiyip kola içen herkesi aforoz etmiş gibi olmayayım. Bu ikili bir temsil aslında. Pek sevimli ve sağlıklı bir temsil olmasa da; sevenler deli gibi seviyor napalım. Şimdi şunu belirtmek istiyorum, ki sanırım düşünen her insan bunu algılayabilecektir; böyle kola gibi cips gibi şeylerde sizce de bağımlılık yapan bir şey yok mu? Basit bir soru bunu kendinize sorun cevap muhtemelen evet olacaktır. Çünkü bir yiyen insan müptela olup çıkıyor. Soru ve cevap bu kadar basitken bir şeyler yapamamamıza sebep olan şey de muhtemelen o bağımlılık sebebi olan şey. O her neyse artık; katkı maddesi mi olur, gıda boyası mı olur, tatlandırıcı mı olur… Saymakla bitmeyecek kadar çok şey var o hazır paketli ürünlerde. Bize düşen büyük bir görev var o halde, aldığımız ürünün etiketini okumak. Ve o etikette karınca duasından daha küçük yazılmış olan şeyler hakkında hiç olmazsa kendimizi ve etrafımızdakileri kurtaracak kadar bilgiye sahip olmak.

Etrafta dolaşan küçücük obez çocukları görmemek için büyük bir çaba gerek sanırım. Konu ne olursa olsun ortada büyük bir yanlış varsa, herkes küçücük dahi olsa bir önlem alsa, büyük bir dalga ortaya çıkar diye düşünüyorum. Böyle böyle düzeltiriz yanlışları. Bu yazıdan sonra yapacağınız şey markette elinizi uzattığınız ürünün önce etiketini okumak olsun. Çünkü zararını bilmiyorsanız bile, alacak olduğunuz çikolatanın 500 kalori olduğunu fark ettiğinizde büyük ihtimalle -gözünüzü o kadar karartmadıysanız- o çikolatayı usulca yerine bırakıp, o reyonu terk edersiniz. Çünkü koca bir akşam yemeği öğününün kalorisini bir küçük çikolata ile almayı istemezsiniz değil mi? Bence istemeyin, ama tabi yine de siz bilirsiniz. Hamburger menülere gelecek olursak, patatesiydi kolasıydı derken bir menü 1000 kalori civarında bir şeye denk geliyor. Diyelim ki, gözünüzü kararttınız onu da yiyeceğim diyorsunuz. O patateslerin daha çıtır olsun diye katı kızartma yağlarıyla kızartıldığını biliyor muydunuz?  Üstelik bir yağın kızartma amaçlı kaç defa kullanıldığınıu bile bilmiyoruz. Kendi evimizde bildiğimiz yağları bile kızartmada kullanırken iki defadan fazla kullanmamız önerilmiyorken, bu ne kadar sağlıklı bir düşünün. Yine de yiyeceğim diyorsanız siz bilirsiniz. Damarlarınızı da tıkıyor o yağlar belirteyim de.

Velhasılı, sadece yediğimizin ne olduğunu bilirsek bile emin olun birçoğundan vazgeçeceğiz. Biraz daha bilinçli olalım, kendimizi de etrafımızdakileri de zehirlemeyelim diye küçük de olsa bir şeyler yapalım.
                                                                             

                                                                                                               Sağlıkla kalın.